Şikayet. 1.ADIM: Şiiri içinizden okuyun. (Basit bir adımla başladık, hadi hayırlısı) 2.ADIM: Şiirin sadece ilk dizesini (satır-mısra) yüksek sesle okuyun. Ardından aynı dizeyi yüksek sesle kağıda bakmadan söyleyin. Kağıda bakmadan ilk dizeyi söyledikten sonra, kontrol amacıyla kağıda bakın ve dizeyi tam olarak doğru İsveç Akademisi’nin 2020 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer gördüğü Louise Glück, salgından dolayı tören yapılmadığı için ödülünü evinde kabul etti. Şairin ödül konuşmasını Esril Bayrak çevirisiyle sunuyoruz. Beş altı yaşlarında küçük bir çocukken, kafamın içinde dünyadaki en harika şiirin hangisi olduğuna dair bir yarışma, bir müsabaka Yüzün üzerinde şiiri bestelendi Karakoç'un. Fakat hiç şüphesiz bunlar arasında en çok sevilen ve tanınanı Mihriban'dı. 🔸 Musa Eroğlu'nun sesiyle özdeşleşen bu şiir, yediden yetmiş yediye herkesin gönlünde taht kurdu. Sarı saçlarına deli gönlümü. Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban! Ayrılıktan zor belleme Neredeyseilk kez Avrupa’da Hz. Muhammed dindar bir adam olarak görünse bile, Kuran dünyanın en sıkıcı kitabı olarak gösteriliyordu: “Yorucu, kafa karıştırıcı, kaba saba bir zırvalar yığını; bitip tükenmek bilmeyen sözler karma­şası; kısacası en dayanaksız saçmalıklardan oluşan bir aptallık ürünü.” (29) Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel. Kimseyi değiştiremezsin hayatta. Ve kimse için de değişmemelisin. Kimliğini kaybettiğin an, yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin sürece, hiçbir şey için ödün vermeyeceksin. Çünkü gün gelir, verecek hiçbir şeyin kalmaz. cash. Haberler > Varlığınıza Şiirsellik Katacak, Türk Edebiyatının Mutlaka Okunması Gereken 17 Şiir Kitabı - 1530 Aklı, mantığı aşıp bizi ruhumuzun başka katmanlarına götüren bir sanattır şiir. Bir romanın anlattığından daha fazla duyguyu bazen tek bir dize ile hissederiz ruhumuzun derinliklerinde...Böyle olduğundan şiir ve şiirsellik hep yanı başımızda olmalı kanımca; güne başlarken, otobüste, metroda, vapurda giderken ve gece yatarken biraz şiir, iyi gelecektir bu sebeple Türk edebiyatının okunması gereken şiir kitaplarını bir araya getirdik. İyi okumalar diliyorum!Not Sıralamanın kitapların niteliği ile herhangi bir ilgisi yoktur. 1. "Büyük Saat", Turgut Uyar 'Sizin alınız al inandımMorunuz mor inandımTanrınız büyük amennaŞiriniz adamakıllı şiirDumanı da cabaAma sizin adınız neBenim dengemi bozmayınız' 2. "Ben Sana Mecburum", Attila İlhan Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin. 3. "Çiçek Senfonisi", Özdemir Asaf Çiçeklerin akşamlarınıAkşamların çiçekleriAydınlatır..Çiçeklerin adlarınıBirbirlerine alır bir güneşiÖbürüne yıldız sunar,Biri öbürünü başkası bir güzelliğiAkıl almaz düğünü aklandırır biri,Biri bir yalanı silerkenBiri bir ölümü bekler sabahları,Biri gündüz diye çıldırırBir başkası aydınlığı bağlar-bahçeler içinde nazlı,Biri kendi kendini doğurur bayırlarda,Biri kayalıkları bakar biri,Biri el sürdürmez kimseye,Biri kendini biri el ermez yerlere yaslar ordusunu yayar birdenbireTarlalara, öbek öbek, şarkılarla gözleri besler,Yeşillikleri ve hep bekler gibidir,Oysa hiç beklemezler; Biri arılandırır, biri rüzgârlandırır gönülleri,Biri kızdırır soğumuş külleri..Biri de kendini tek başına yürür yazgısında,Biri sepetlerde demet demetÜnünü vazolandırır kendini salonlarda,Biri kurur bir kitabın içinde,Biri de kafes arkasında bir şölen yaşamda,Renklerin en büyük orkestrası..Dursuz-duraksız çalar her insandaSevinci, aldanıyı, ölümü ve yası. 4. "Bütün Şiirleri", Nâzım Hikmet Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 5. "Yerçekimli Karanfil", Edip Cansever Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. 6. "Üvercinka", Cemal Süreya Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerindenEn uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeyeLaleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayızBirden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsunAma nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemezSevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyorBütün kara parçalarında Afrika dahilAydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olmaYatakta yatmayı bildiğin kadarSayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha nelerBoşunaymış gibi bunca uzaması saçlarınınBen böyle canlı saç görmedim ömrümdeHer telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyorBütün kara parçaları için Afrika dahilSenin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almakSabahları acıktığı için haklıGününü kazanıp kurtardı diye güzelBirçok çiçek adları gibi güzelEn tanınmış kırmızılarla açanBütün kara parçalarında Afrika dahilBirlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötüBoynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremezBir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecekİki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlarBöylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlarZaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlarBütün kara parçalarında Afrika dahilBurda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırasıKalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenkiPadişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yokAklıma kadeh tutuşların geliyorÇiçek Pasajında akşamüstleriAsıl yoksulluk ondan sonra başlıyorBütün kara parçalarında Afrika hariç değil 7. "Bütün Şiirleri", Orhan Veli İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin KapalıçarşıCıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. 8. "Kim Bağışlayacak Beni", Birhan Keskin Penguenbana sırtını dönmebiliyorum, sana benziyorumve içinde saklı tuttuğun de içimde saklı tuttuğumbuzlu kıyılar, çığlık hatıralarıben de senin kadar kaçkınım ve bağışlayacak beni, penguençizdim senin beyaz ve narin yanım bembeyaz ışıkkör ediyor, bir yanım zehir geceparktaki salıncağa binmeyibeceremedim bugün ben bana sırtını aramızdaki beceriksiz yordu bizi. Benim de söyleyemediklerimvar. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki bir yolu geliyoruz seninle, yolu,geldikçe anlıyorum ki, biz,bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bağışlayacak beni?çizdim senin beyaz ve narin yerinielimde unuttuğun ince metalle. 9. "Çocuk ve Allah", Fazıl Hüsnü Dağlarca Bu eller miydi masallar arasındanRüyalara uzattığım bu eller miydi?Arzu dolu, yaşamak dolu,Bu eller miydi resimleri tutarken aydınlık dünyacıklarıBu eller miydi hayatı o bir oyun gibi eserdiAltın tüylerinden mevsimin evler yapan bu eller miydiKi şimdi değmekte toprak olan işi vazifelerin önündeTırnaklarını yiyerek düşünmek ne o çizgilerdenFalcının saadet köylü çakısının kestiği yerSöğüt dallarından düdük yaparken…Bu eller miydi kesen mavi serçeyiBirkaç damla kan ki zafer ve altına saklanarakBu eller miydi sevmeyen sevgili oyuncaklardanKırmış küçücük her şeyden ve her şeyden sonraBu eller miydi Allaha açılan! 10. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Ahmed Arif Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamlardan, Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... 11. "Monna Rosa", Sezai Karakoç Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler de her gece sürünür yastıklara Denizleri bahtiyar eden günler kısalır Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim İtimat edeceğim şu belalı yağmura Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Sana tavus kuşunun içine girdiğini En son söz olarak söylemek istiyorum İçimde tavusların kaybolduğunu Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara... 12. "Ah'lar Ağacı", Didem Madak Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAlt katında uyumayı bir ranzanınÜst katında çocukluğum...Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya diyorsunuz,limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyuncaHavı dökülmüş yerlerine yüzümünBüyük bir aşk yamadımHayırYüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayımGözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardıTesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı diyorsunuz yaBen istemenin Allahını bilirim bayım!Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaBalkona yorgun çamaşırlar asmayKi uçlarından çile nane kurutmayıBen acılarımın başınıevcimen telaşlarla okşadım pardösüm bile oldu içinde kaybolmayı ister mi?Ben işte istedim gittimUzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersinUzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!Süt içtim acım hafiflesin diyeÇikolata yedim bir köşeye çekilipZehrimi alsın diyeSizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğinizİlahiler zehir nedir bilmezsinizZehir aşkı bilir oysa bayım!Ben işte miraç gecelerindeBir peygamberin kanatlarında teselli aradım,Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşiminBir şiir üç yıl boyuncaYüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü olmayan ülkemiKayboluşumu o kadar kolay olmasa gerek diye ters bir yüz kazaklar ördümHaroşa bir hayat bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye gün öylesine yalnızdımDerdimi annemin fotoğrafına beyaz bir şiirle gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayımÖldüğü gece terliklerindeki izleri şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAcının ortasında acısız olmayı,Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi ucunu kenar mahallelere diyorsunuz ya,İşte orda durun bayımIslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldımKendimin ucundaÖyle ıslak,Öyle kötü kokan,Yırtık ve aşkı ne bilirsiniz bayımAşkı aşk bilir yalnız! 13. "Of Not Being a Jew", İsmet Özel 'Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?' 14. "Daktiloya Çekilmiş Şiirler", Nilgün Marmara Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı bekçi gizleri. Ne zamandır ertelediğim her acı, Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, -bu şiir - Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, uykusunu bölen derin arzudan. Büyüsünü bir içtenlikten alırsa Kendi saf şiddetini yaşar artık, -bu şiir - Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, Sevda ile seslenir sizlere! 15. "Bir Yeryüzü Tanığı", İlhan Berk Biliyor musun sen bir şiirde ilk satırsın ilk sözcük Beyaz bir gül beyaz bir gül ne kadar beyaz olursa o kadar Ne kadar suysa bir su o kadar Ben en yakın yüzüm yüzüne Uyandığın sabaha, yatağına Birden bulup birden yitirdiğin bir şey olur ya, ona Bir dağ okulunda ilk derslere giren çocuklara İlk coğrafyacılara İlk harflerine bir alfabenin. Yüzün ki korkular verir bana ne zaman yüzümü tutsam yüzüne Ben ki ölüme hiç eğilmedim hiç girmedi sözlüğüme Belki sokağa ilk çıkan bir çocuktur ölüm Belki senin bazen topuz yaptığın saçın Bir yaban çiçeği ya da ve daha ilk geliyordur dünyaya Bir demet maydanozu koparıp bırakmak belki de. Dedim ya hiç bilmiyorum arabi belki de benim sık sık çıkarıpbaktığım bir fotoğrafın Bıyıkları hep yüzüne düşen bir adama çektirdiğim Bir suya bakarken Bir suya Duru mu duru ve daha sessiz ölümün kendinden. Ben ki seninle aştım yaşları Koydum çağıma adımı. Bir burukluğu yüzün gibi. 16. "Deli Kızın Türküsü", Gülten Akın Ah, kimselerin vakti yokDurup ince şeyleri anlamayaKalın fırçalarını kullanarak geçiyorlarEvler çocuklar mezarlar çizerek dünyayaYitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mıBakıp kapatıyorlarGeceye giriyor türküler ve ince şeyler'Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşıBir dev oluyorsun deniz deniz denizsisin dere ağızlarından sokulup akşamlarıFındıklarımızı basıyorNeyleriz kararan tomurcuklarıÇocuklarımıza yalvarıyoruz Aç durun birazTecimenlere yalvarıyoruzBir 'Hotel' bir gizli evlenme az çizinizBir banka az çiziniz bir yalvarmaBizden size ve sizden dışardakilereKarılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye-Evet efendim-Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeyeBizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanetYazların motorlu çingeneleriAh, kimselerin vakti yokDurup ince şeyleri anlamayaBaba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüşToprağa tutku, kendinden dolayıKulaklarımızı tıkıyoruz Para para paraKulaklarımızı açıyoruz Kavga kavga kavgaSorar belki biri Kavga ama neden kavgaKomşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde-Bilmiyoruz neden kasabanın cezaevindeSilgimizi göz önüne yerleştiriyoruzGünlerimiz iterek genişletiyoruzYer açıyoruz karılarımızı düşünmeyeBizsiz geçen menevşeyi düşünmeyeDurup ince şeyleri anlatmayaKimselerin vakti olmasa daOkulların kadın öğretmencikleriTatil günlerini çoğaltsalar daKutsal nemiz varsa onun adınaGözlerimiz için bağlar dokusalar daBirikimler ve çizgiler gitgide gitgideAçmaya ilkyaz çiçekleriBir gün birileri öte geçelerdenIslık çalar yanıt veririz 17. "Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler", Ece Ayhan karadır abilerKendi kendine çalan bir davul zurnaSesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayanTaşınır mal helalarında kara kamununŞeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridirAşk örgütlenmektir bir düşünün her işi yapar abilerValde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda otururSaçları bir sözle örülür bir sözle çözülürKötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıktaSaatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridirDirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal gül kurutur abilerDönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanınTaşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçanGamze şeyli pek hoş benli son oğlunuSuriye hamamında sabuna boğmasının şiiridirOğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir erkek emzirir abilerİlerde kim bilir göz okullarına gitmek isterYanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğunKinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmaklaTabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridirBöylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır mor külhanidir abilerTopağacından aparthanlarda odası bulunamazYarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemdeKiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçleŞairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız kentten içeridir abilerTakvimler değiştirilirken bir gün yitirilirBir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıylaDüzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler? Elbette öznel ve eksik bir liste, her liste gibi. Bu sebeple sizin de katkınızı bekliyorum yorumlarda sevgili dostlar! Eger şiiri Can Yücel'in önemli eserleri arasında yer almaktadır. "Eger" şiiri Türk edebiyatında ve toplumsal olarak farklı etkiler bırakmış eserlerden birisi. İşte Can Yücel Eger şiiriEGER o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı bir şey değildir ağlamak,yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,öylesine derince bakmasalardı eğer…çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,kalp,göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer…düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zamanmeydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer…uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer…gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer…ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer…sen gittikten sonra yalnız kalacağımyalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse?evet sevgili,kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer…Kaynak - Can Yücel Eger şiiri Can Yücel Gündem Güncel Haberler Öğretmenler günü şiirleri 2 kıtalık kısa ve 4 kıtalık uzun kolay ezberlenen ve MEB onaylı öğretmenler günü şiirleri sayfamızda. İşte okullarda öğretmenlerde günü törenlerinde okunacak şiirleri derlemesi... Abone ol Öğretmenler günü yaklaşıyor, yolumuzu her daim aydınlatan öğretmenlerimizin bu özel günü 2018 yılında 24 kasım cumartesi günü kutlanacak. Okullarda 24 kasım öğretmenler günü törenleri ve etkinlikleri bazı okullarda 23 kasım cuma bazı okullarda ise 26 kasım pazartesi yapılacak. Öğrenciler 24 kasım törenlerinden okunacak en güzel öğretmenler günü şiirlerini araştırmaya başladı bile. 2 kıtalık öğretmenler günü şiirleri, 4 kıtalık uzun öğretmenler günü şiirleri sayfamızda. Bu özel günde öğretmenine 24 Kasım öğretmenler günü şiiri okumak isteyen öğrenciler araştırmalarına başladı. 2018 yılı itibariyle en güncel en yeni öğretmenler günü şiir ve sözlerini arayanlar için derlediğimiz haberde birbirinde manalı 1 kıtalık, 2 kıtalık, 3 kıtalık, 4 kıtalık bulabilirsiniz. Peki 24 Kasım'ın önemi nedir? Bugün neden kutlanır? İşte öğretmenler günü sözleri ve tüm merak edilenleri. ÖĞRETMENLER GÜNÜ NE ZAMAN KUTLANMAYA BAŞLANDI? Millet Mekteplerinin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 24 Kasım Öğretmenler Günü, öğretmenlik mesleğini icra eden kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür. ÖĞRETMENLER GÜNÜ KISA ŞİİRLER Şanlı bayrağımı görünce Okulumun gönderinde, Daha bir başka çarpar yüreğim. Her sabah açtığım kapının Bilgiye, sevgiye, doğruluğa açıldığını Çok iyi bilirim. Gelecek yetiştiririm, geleceğim için Çünkü; Ben öğretmenim Yeni nesil benim eserim! *Öğretmenim siz öğrettiniz bana bütün bilgileri Karatahta başında harfleri,sayıları,günleri,ayları,yılları Bize günaydın demenizden biz çok ders çıkarırdık Hani bize kızdığınızda yinede gülerdiniz ya O günleri çok özledim Şimdi kalbimde bir boşluk var Galiba 2. annemin yokluğundan kaynaklanıyor Öğretmenim siz bizi sevdiniz bizde sizi Eğer üzdüysem sizi Beni affedin Seni seviyorum öğretmenim ÖĞRETMEN Öğretmenim bilir misin Seni nasıl sevdiğimi? Sorsan bana nerde yerin Gösteririm ben kalbimi Ana değil, ana gibi; Baba değil, baba gibi Öğretmenim ben de sevgin Can içinde bir can gibi... BEN ÖĞRETMENİM Doğuda, batıda benim izlerim, Güneyde,kuzeyde benim özverim. Dağlar yol versin,ister vermesin, Dağı,taşı deler yine giderim. Devletin çatısı benim eserim, Ata'mın dediği yolda giderim. Anamdan,babamdan hatta kendimden, Bizleri kurtaran eli severim. İster bozkır olsun,isterse çorak, Orası bir vatan,kutsal bir durak. Işığı yakmaktır, benim görevim, Bizlere yakışmaz,geride durmak. ÖĞRETMENİM Öğretmenim, Canım benim! Seni ben pek Çok severim. Sen bir ana, Sen bir baba, Her şey oldun Artık bana Gözüm sende, Gönlüm sende. Okut, eğit Beni sen de Okut, öğret Ve nihayet Yurda yarar Bir insan et! Rakım ÇALAPALA BİRİCİK ÖĞRETMENİM Öpmek istiyorum hep o şefkatli elleri. Yerimde sayıyordum alıp geçtin ileri. Bana hep sen öğrettin o güzel bilgileri. Benim bilgi kaynağım, sevgili öğretmenim. Hep okulda geçirsem günleri, geceleri, Daha erken öğrensem harfleri, heceleri. Sende saklı bulunan o güzel bilgileri, Ben de almak isterim biricik öğretmenim. İstemez oldum artık vefasız geceleri. Hep sınıfımda olsam, okusam heceleri. Atamın önerdiği olmam istenen yeri, Bana sen hazırladın biricik öğretmenim. Hakkı ÇEBİ ANA GİBİ, BABA GİBİ Öğretmenim bilir misin Seni nasıl sevdiğimi? Sorsan bana nerde yerin Gösteririm ben kalbimi Ana değil, ana gibi; Baba değil, baba gibi Öğretmenim ben de sevgin Can içinde bir can gibi... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 98’inci yılı için hazırlıklara başlandı. Milyonlarca öğrenci bu özel tarih için yeni ve en anlamlı 29 Ekim şiirleri hakkında araştırma yapıyor. Öğretmenler ise, en güzel... Şiirler uzun şiirler ve kısa şiirler diye iki bölüme ayırlmıştır. Kısa şiirlerden sekiz, uzun şiirlerden de sekiz şiir yani toplamda 16 şiir ezberleyenin sözülü notunun birisi 100 olacaktır. Ezberlenecek şiirler aşağıdadır. Başka şiir kabul edilmeyecektir. Şiirler aşağıdadır. Kimseye zorla şiir ezberletmiyoruz. Bu kampanya isteyenler içindir. 1-Şiirlerde anlamını bilmediğiniz kelime varsa, sözlüklerden araştırıp öğreneceksiniz. 2-Kelime sorulduğunda anlamı söylemek zorundasınız. KISA ŞİİRLER BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU Yorgun gözümün halklarında Güller gibi fecr oldu nümayan, Güller gibi...sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nalan; Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrarını ömrün eder ilan. Kuşlar mıdır onlar ki her aksam Âlemlerimizden sefer eyler? Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam! Ahmet Hâşim MERDİVEN Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisan-i hafidir ki ruha dolmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Ahmet HAŞİM AKINCI Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Ak tolgalı beylerbeyi haykırdıİlerle Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle… Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan. Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla… Cennette bugün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümde Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, Bin atlı,o gün dev gibi bir orduyu yendik. ENDÜLÜSTE RAKS Zil, şal ve bahçede raksın bütün hızı... Şevk akşamında Endülüs üç def'a kırmızı... Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir. Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, örtünüşleri... Her rengi istemez ,gözümüz şimdi aldadır; İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır . Alnında halka halkadır aşüfte kâkülü Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü.. Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir ; İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir. Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi... Gül tenli, kor dudaklı,kömür gözlü sürmeli... Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kere öpmeli... Gözler kamaştıran şala, meftûn eden güle Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole! Yahya Kemal BEYATLI SESSİZ GEMİ Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli, Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli, Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicrânlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nâfile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden Yahya Kemal BEYATLI Geçmiş Yaz Rü'ya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle Her anını, her rengini, her si'rini hazdan. Hâlâ doludur bahçeler en tali sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde; Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin... Velhasıl o rü'ya duruyor yerli yerinde! Yahya Kemal Beyatlı Başka Bir Tepeden Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. Yahya Kemal Beyatlı Rindlerin Akşamı Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç. Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle. Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasından güneş doğmıyan büyük kapıdan Geçince başlıyacak bitmeyen sükunlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül. Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yahut gül. Yahya Kemal Beyatlı KOÇAKLAMA Mert dayanır namert kaçar Meydan gümbür gümbürdenir Şahlar sahi divan acar Divan gümbür gümbürdenir Yiğit kendini öğende Oklar menzilin döğende Seşber kalkana değende Kalkan gümbür gümbürdenir Ok atılır kalesinden Hak saklasın belasından Köroğlu'nun narasından Her yan gümbür gümbürdenir Köroğlu ABBAS Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katip tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. Cahit Sıtkı TARANCI ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar misiniz, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. ORHAN VELİ KANIK LAVİNİA Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia. ÖZDEMİR ASAF GURBET Gurbet o kadar acı Ki ne varsa içimde Hepsi bana yabancı, Hepsi başka biçimde. Eriyorum gitgide; Elveda her ümide. Gurbet benliğimi de Bitirmiş bir içimde. Ne arzum, ne emelim... Yaralanmış bir elim Ben gurbette değilim, Gurbet benim içimde. Kemalettin Kamu ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar misiniz, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. Siperden Mektup Allah’a duâ et düşman tırpanı Devlet ağacını yolmasın anne Dökülsün altında oğlunun kanı Bayrağın gül rengi solmasın anne. Köyden biri geldi taburumuza; Meğer söz kesilmiş muhtarın kıza; Gece niyet tutup baktım yıldıza; Artık söyle o iş olmasın anne. Düşünme boş gelse posta tatarı Siperden akın var yarın dışarı Kadere razı ol;uzun yolları Bekleyen gözlerin dolmasın anne İbrahim Alaaddin Gövsa ÇOCUKLUĞUM Affan Dede'ye para saydım Sattı bana çocukluğumu Artık ne adım var ne yaşım Bilmiyorum kim olduğumu Hiçbir şey sorulmasın benden Haberim yok olan bitenden Bu bahar havası bu bahçe Havuzda su şırıl şırıldır Uçurtmam bulutlardan yüce Zıpzıplarım pırıl pırıldır Ne güzel dönüyor çemberim Hiç bitmese horoz şekerim. Cahit Sıtkı TARANCI DOST Bir gece habersiz bize gel, Merdivenler gıcırdamasın. Öyle yorgunum ki hiç sorma, Sen hâlimden anlarsın. Sabahlara kadar oturup konuşalım, Kimse duymasın. Mavi bir gökyüzümüz olsun,kanatlarımız Dokunarak uçalım. İnsanlardan buz gibi soğudum, İşte yalnız sen varsın. Öyle hâlsizim ki hiç sorma, Anlarsın… Cahit KÜLEBİ SÖYLE SEVDA İÇİNDE TÜRÜKÜMÜZÜ Söyle sevda içinde türkümüzü, Aç bembeyaz bir yelken. Neden herkes güzel olmaz, Yaşamak bu kadar güzelken? İnsan; dallarla bulutlarla bir, Aynı mâvilikten geçmiştir. İnsan nasıl ölebilir, Yaşamak bu kadar güzelken. Fâzıl Hüsnü DAĞLARCA UZUN ŞİİRLER OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ Yaş otuz beş yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz? Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hâtırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir, Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misâli o musalla taşında. CAHİT SITKI TARANCI FAHRİYE ABLA Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, Kapanırdı daha gün batmadan kapılar. Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi, Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi; Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede; Bahçende akasyalar açardı baharla. Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı; Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı. İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin. Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin; Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Gönül verdin derlerdi o delikanlıya, En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. Bilmem simdi hâlâ bu ilk kocanda misin, Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın? Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; Hâtırada kalan şey değişmez zamanla, Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla! Ahmet Muhip Dranas DOSTLAR BENİ HATIRLASIN Ben giderim adım kalır Dostlar beni hatırlasın Düğün olur bayram gelir Dostlar beni hatırlasın Can kafeste durmaz uçar Dünya bir han konan göçer Ay dolanır yıllar geçer Dostlar beni hatırlasın Can bedenden ayrılacak Tütmez baca yanmaz ocak Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın Ne gelsemdi ne giderdim Günden güne arttı derdim Garip kalır yerim yurdum Dostlar beni hatırlasın Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüş kim gülecek Murad yalan ölüm gerçek Dostlar beni hatırlasın Gün ikindi akşam olur Gör ki başa neler gelir Veysel gider adı kalır Dostlar beni hatırlasın Âşık Veysel ÇOBAN ÇEŞMESİ Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi, Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi. "Gönlünü şirinin aşkı sarınca Yol almış hayatın ufuklarınca, O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmağa çoban çeşmesi..." O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi. Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi. Vefasız Aslıya yol gösteren bu, Keremin sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu... Sızmadı toprağa çoban çeşmesi. Leylâ gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda, Ateşten kızaran bir gül ararda, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi, Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar. Beyhude seslenir, beyhude çağlar, Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi... Faruk Nafiz Çamlıbel İSTANBUL'U DİNLİYORUM İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Basımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kus çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mi, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mi, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vurusundan anlıyorum; İstanbul’u dinliyorum. Orhan Veli Kanık MEHLİKA SULTAN Mehlika Sultan'a aşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı Mehlika Sultan'a aşık yedi genç Kara sevdalı birer aşıktı. Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rüyalarına; Hepsi meşhur, o muamma güzeli Gittiler görmeye Kaf dağlarına. Hepsi, sırtında aba, günlerce Gittiler içleri hicranla dolu; Her günün ufkunu sardıkça gece Dediler ''Belki bu son akşamdır'' Bu emel gurbetinin yoktur ucu; Daima yollar uzar, kalp üzülür Ömrü oldukça yürür her yolcu, Varmadan menzile bir yerde ölür. Mehlika'nın kara sevdalıları Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya, Mehlika'nın kara sevdalıları Baktılar korkulu gözlerle suya. Gördüler ''Aynada bir gizli cihan.. Ufku çepçevre ölüm servileri...'' Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlü, uzun saçlı peri. Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya. Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya. Su çekilmiş gibi rüya oldu!.. Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayal alemi peyda oldu Göçtüler hep o hayal alemine. Mehlika Sultan'a aşık yedi genç Seneler geçti, henüz gelmediler; Mehlika Sultan'a aşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!.. Yahya Kemal Beyatlı Milyon Kere Ayten Ben bir ayten tutturmuşum Oh ne iyi Aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum Ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz ayten sürüyorum Güzelleşiyor. Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum,ayten üzerine Saatim her zaman ya ayten’e beş var Ya ayten’i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden ayten’deyiz. Günlerden aytentesi Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten’i övecekseniz Ne ala oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz ayten’i İki laf ederiz. Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten’i size bırakmam Alın,tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben ayten’i düşünürüm üşümem Üç kere adını tekrarlarım karnım doyar Parasızlık da bir şey mi? Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar ! Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı AYTEN olsun. Ümit Yaşar Oğuzcan Kışlada Bahar Kara gözlüm efkârlanma,gül gayrı! İbibikler öter ötmez ordayım. Mektubunda diyorsun ki gel gayrı! Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. Ah çekerim resmine her bakışta. Bir mahzunluk var o boyun büküşte. Emin ol her sigara yakışta, Sanki duman tüter tütmez ordayım. Mor dağlara karargâhlar kurulur, Eteğinde bölük bölük durulur, On dakika istirahat verilir, Tüfekleri çatar çatmaz ordayım... Dağlar,taşlar bu hasretlik derdinde; Sabır sebat etmez gönül yurdunda. Akşam olur tepelerin ardında , Daha güneş batar batmaz ordayım... Aramıza dağlar girmiş koskoca; Meraklanma ,gönlüm dağlardan yüce! Bir gün değil,beş gün değil,her gece Yatağıma yatar yatmaz ordayım... Bahar geldi;koyun,kuzu koklaştı. İki âşık dört senedir bekleşti. Kara gözlüm,düğün dernek yaklaştı. Vatan borcu biter bitmez ordayım! Bekir Sıtkı ERDOĞAN ELİF ELİF DİYE İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye Elif’in uğru nakışlı Yavru balaban bakışlı Yayla çiçeği kokuşlu Kokar Elif Elif diye Elif kaşlarını çatar Gamzesi sineme batar Ak elleri kalem tutar Yazar Elif Elif diye Evlerinin önü çardak Elif’in elinde bardak Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif diye Karac’oğlan eğmelerin Gönül vermez değmelerin İliklemiş düğmelerin Çözer Elif Elif diye KARACAOĞLAN MİHRİBAN Sarı saclarına deli gönlümü Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme olumu Görmeyince sezilmiyor Mihriban Yar, deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor Lambamda titreyen alev üşüyor Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban Önce naz, sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler, asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor Mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk deyince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne Kar koysan koz olur askın külüne Şaştım kara bahtım tahammülüne Tasa çalsam ezilmiyor Mihriban Tarife sığmıyor askın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi, gamı Bir kor düğüm bastan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor Mihriban. Abdurrahim Karakoç BİN BİRİNCİ GECE Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı; Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş. Aman karanlığı görmesin gözüm, Beyaz perdeleri ser yavaş yavaş. Sıla burcu burcu ,ille ocağım… Çoluk çocuk hasretinde kucağım… Sana her şeyimi anlatacağım, Otur baş ucuma ,sor yavaş yavaş. Güç bela bir bilet aldım gişeden, Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan, Hancı, n’olur elindeki şişeden Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş. Ben o gece hem ağladım hem içtim, İki gün diyardan diyara uçtum, Kayseri yolundan Niğde’yi geçtim, Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş. Garibim, her taraf bana yabancı, Dertliyim çekinme doldur be hancı! İlk önce kımıldar hafif bir sancı, Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş. Bende bir resmi var,yarısı yırtık; On yıldır evimin kapısı örtük; Garip bir de sarhoş oldu mu artık Bütün sırlarını der yavaş yavaş. İşte hancı ben her zaman böyleyim, Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim, Kaldır artık boş kadehi neyleyim, Şu bizim hesabı gör yavaş yavaş. Bekir Sıtkı ERDOĞAN TOPRAK Dost dost diye nicesine sarıldım; Benim sâdık yârim, kara topraktır. Beyhûde dolandım, boşa yoruldum, Benim sâdık yârim, kara topraktır. Nice güzellere bağlandım kaldım, Ne bir vefâ gördüm, ne fayda buldum, Her türlü isteğim topraktan aldım, Benim sâdık yârim, kara topraktır. Koyun verdi, kuzu verdi ,süt verdi, Yemek verdi; ekmek verdi; et verdi; Kazma ile dövmeyince kıt verdi; Benim sâdık yârim, kara topraktır. Âdem’dem bu deme neslim getirdi; Bana türlü türlü meyva yedirdi, Her gün beni tepesinde götürdü; Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Karnın yardım kazma ile bel ile, Yüzün yırttım tırnak ile el ile, Yine beni karşıladı gül ile; Benim sâdık yârim ,kara topraktır. İşkence yaptıkça bana gülerdi; Bunda yalan yoktur ,herkes de gördü; Bir çekirdek verdim,dört bostan verdi; Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Havaya bakarsam,hava alırım; Toprağa bakarsam,duâ alırım; Topraktan ayrılsam,nerde kalırım? Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Dileğin var ise iste Allah’tan; Almak için uzak gitme topraktan; Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Hakîkât ararsan ,açık bir nokta; Allah kula yakın,kul da Allâh’a; Hakk’ın gizli hazinesi toprakta. Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Bütün kusûrumu toprak gizliyor; Merhem çalıp yaralarım düzlüyor; Kolun açmış yollarımı gözlüyor; Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Her kim ki olursa bu sırra mazhar; Dünyaya bırakır ölmez bir eser, Gün gelir Veysel’i bağrına basar. Benim sâdık yârim ,kara topraktır. Aşık Veysel Koşma Vardım ki yurdumdan ayak göçürmüş; Yavru gitmiş,ıssız kalmış otağı. Camlar şikest olmuş,meyler dökülmüş; Sâkîler meclisten çekmiş ayağı. Hangi dağa bulsam ben o merâli, Hangi yerde sorsam çeşm-i gazali, Avcılardan kaçmış ceylan misâli Gezmiş dağdan dağı ,yoktur durağı. Lâleyi ,sümbülü,gülü hâr almış, Zevk ü şevk ehlini âh ü zâr almış, Süleyman tahtını sanki mâr almış; Gama tebdil olmuş ülfetin çağı. Zihni dehr elinden her dem kan ağlar; Vardım ki bağ ağlar,bağban ağlar; Sümbüller perişan,güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı. Zihni

dünyanın en kolay ezberlenen şiiri